21 Nisan 2016 Perşembe

Mutsuzluk

Gerçekliği kaybederken en çok nefret edilen bünye haline gelmeyi başarmıştım farkındalığın uzak olmadığı bir akşamda kaçamazken kendimden utanırken kendimden sıkılırken ve bıkmışken bedendeki bozuk ruh halinden ve aynı zamanda başka ruhalara tecavüz ederken aslında en çok kendimi kırmıştım. O'ndaki kendimi o kadar çok kırmıştım ki derinliklerinde kalan son kalan parçalarımı da bulup kırmaktan alıkoymaya çalışırken buldum ellerimi. Sanki onun bulup kırmasından korkuyormuşçasına ondan önce bulup kıracakmışçasına boşu boşuna hiç uğruna hiçlik uğruna yok ediyordum artık hayatımdaki güzellikleri.  Uzayın derinliklerinde bir yerle saklı çok büyük bir kara deliğim ben ve aslında içime çektiğim de kendi parçalarımdan başka bir şey değil, zamanla yok ettim kendimi. Oysa ki zaman gibi büyük bir düşmana karşı koyabildiğim anlar onun ellerine sarılıp düşler kurduğum sonsuz uçurumlar barındıran gözlerinden saatlerce düştüğüm sessiz sesine duyduğum o içimi gıcıklayan soluğumu ısıtan sevgiyi hissettiğim anlardı. Bütün bu anları kendi ellerimle bir bir yaktım yakıyorum.
Eleştirmek kolaydır bazen evet fakat ben son bir kaç hayattır bu bedendeyim ve ben de sıkıldım artık kendimi yok etmekten. Her yok olduğumda da yeniden doğmaktan. Biri bu çılgınlığa son vermezse ben kendi ellerimle boğacağım kendimi ve yıkacağım bütün başlangıçlarımı. Sonsuza kadar parçalayacağım aynada gördüğüm siluetimi ve bırakmayacağım tek bir zerresini dahi, bu mavi yeryüzünde. Geçmişe doğru sonsuz bir yolculuğa çıkacağım ve yeniden yıldız tozu olmaya adayacağım kendimi.
Fakat henüz bunu yapmak istemiyorum.  Kendimi o küçük ellerin sarsıcı dokunuşlarına en büyük tanrıçaların bile kıskandığı güzellikteki saçların arasına ve kokusundan sarhoş olduğum tenin en sıcak damarlarına hapsetmek, mümkünse o şekilde yaşamak istiyorum. Bu sayede yaşamaya tahammül edebilirim. Esas can sıkıcı olan ise herşeye engel kişi yine ben oldum. Kendimken kaçıp beni seven kişinin kollarına atamıyorum bir türlü kendimi. Bir yerlerde herşeyi tek dokunuşuyla paramparça etmeyi bu kadar iyi başaran başka bir ruh henüz tanımsıyamadım. Zaten olmasın da, gereğinden fazla şizofreni baş dönmesi yapar miden bulanır ama kusamazsın ve içindeki zehir ile yaşamak zorunda kalırsın. Ne zaman atmak istesen zehir önce gitmiş gibi yokmuş gibi yapar bir süreliğine ki sen ne zaman geçtiğine tam olarak inanırsan işte o zaman pusudaki bir düşmandan farksızın, savunmasız kalan vücudunu yeniden ele geçirir eskisinden daha şiddetli daha iğrenç bir şekilde.
Deli gibi seviyorum,  içim dışım lanet bir zehirde olsa seviyorum. Her seferinde değişirim sanıyorum buna inanıyorum herşeyi göze almaya hazır oluyorum fakat en olmayacak yerde yine kendimden bir tokat yiyorum.  Kaybediyorum  onu, engel olamıyorum ellerimden süzülüp gitmesine, durdurmak istiyorum bileklerimi kesmek ve kayıp gitmesine engel olmak istiyorum. Sadece benim olsun kimse dokunmasın istiyorum. Lanet olasıca bir deli de olabilirim bilmiyorum. Ama yine de onun gitmesine göz yumamam var olmasını isterken delicesine. Paramparça da olmuş olsam  kendi kendimi yok etmiş olsam dahi savaşabilirim.. Ya kazanırım bu savaşı ya da bir nokta olurum bütün hiçliğin ortasında.
Bazen ben olmaya cidden dayanamıyorum, soğuk bir su damlasına koyvereceğim bedenimi ve sonsuza doğru süzülüşüne kaldıracağım kadehimi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder