20 Mayıs 2013 Pazartesi

Hayallerime Benden Yalan Söyleyin

Duracağı yeri bilmeli insan. Kimi zaman dört duvar arasında kimi zamansa kalabalıklar arasında kalsa da insan kendisini bulduğu zaman nerede duracağını iyi bilmeli. Hayaller peşinde koşmamalı mesela illa koşacaksa yaşamın peşinde olmalı. Ne kadar saçma..

Bazen düşünüyorum da ya hayallerim olmasaydı? Ya bu safsatalara gerçekten inansaydım?.. Düşüncesi bile ürkütücü. Ben varsam hayallerim için varım bugünüm yarını düşlediğim için var. Gerçeklere tutunarak yaşamak diyorlar ya hangi gerçeğe? Oysa ki insanların inandığı gerçeklerin en büyük yalanlar olduğuna her gün şahit olmuyor muyuz?  Herkesin inandığı bir yalana inanacağıma kendi hayallerime inanarak yaşamak en azından kendi yalanlarıma inanmak yağmur damlası gibi düşen hayatıma bir nebze de olsa iyi geliyor. Yalan dünyaysa da benim yalan dünyam. Ben bir yağmur damlasıyım, dünyaya çarpınca parçalanacak olan. En azından düşene kadar hayal kuracağım.

Benden yalan söyleyin çocukluğumun hayallerine.. Bırakın onlar saf kalsın. Yalanlar söyleyin annem gibi. Bırakın yaşadığı dünyayı sevsin. Çocukluğum da olmasa ne yaparım ben? Bir kuş gibi diyar diyar gezdiğim hayallerimle baş başa bırakın beni. Yeniden uçmak istiyorum. Ayaklarım yere basmasın artık.  Kendi ayaklarımızın üstünde durmamız demek ıstırap demekmiş bunu şimdi anlıyorum. Bırakın ayaklarımı bağlamayın artık bu sevimsiz dünyanıza. Bırakın çocukluğumuzla beraber uçup gidelim bu topraklardan. Bilmediğimiz denizlere açılalım içimize yosun kokusu çekelim kıyılardan uzak duralım. Bize göz kırpan yıldızlara yol alalım. Lütfen artık bırakın bizi. Kirli oyunlarınıza çocukluğumuzu alet etmeyin. Onlar daha çok küçük ve saf. Öldürmeyin bizi. Bırakın hayallerimiz nefes alsın. Bağıra çağıra ağladığımız günleri çok görmeyin bize. Ağlamak ayıp artık uzak bize. Ama ya çocukken de ağlayamasaydık? Hiç gözyaşının tadını bilmeyen çocuk olur mu? Almayın çocukluğumuzu bizden. Mahallede kavga ettiğimiz günleri özlüyoruz biz. Bırakın kavga etsek de ertesi gün sarılmasını biliriz biz. Bizim nefretimiz olmaz yeri gelir bilyelerimizi takas ederiz yeri gelir bisikletimizde bir tur attırırız ama düşman kalamayız biz. Mahallemiz de nefrete yer yoktu çocukken. Bu sevgisiz dünyaya düşmeye başlayınca öğrendik bu kelimenin anlamını.

Bizim çocukluğumuzda hayaller ele yüze bulaşan kırmızı kalemlerle büyük büyük yazılırdı. Sıra arkadaşı kelek yapmazdı asla en büyük sırlarını derste ufak bir kağıt parçasına yazarak paylaşırdık ama bilirdik o kağıt senetti. Güvenden sual edilmezdi.  Kim bilir kaç ufak parmak dünyalara sığmayacak sevgisini yerleştirmiştir o ufacık defter yaprağı parçasına. Bırakın sevgilerimizi çizgili defter saflığında aşılayabilelim birbirimize. Hayatın kahpe yalanlarını sokmayın hayatımıza. Bırakın kendi yalan sevgimizle yaşayalım. Soğutmayın bizi aşktan inancımızı kaybettirmeyin. Birbirimizi seveceğimize de inanamazsak neye inanacağız. Bizim zamanımızda arkadaşlar mesajla değil, apartman camına taş atarak sokak ortasında isim haykırarak çağrılırdı.Bütün mahalle bilirdi ki bu ikisi kan kardeşi.. Dünya yıkılsa da o çocuk aşağı inecek.

Hepimiz hayaller kurardık el kadar boyumuzla, şimdi neden kuramıyoruz? Biz mi büyüdük de değiştik, dünya mı fazla yaşlandı hayallere yer vermiyor artık? Belki de dünyanın kafası kaldırmıyor artık bu kadar hayalin gürültüsünü. Madem öyle anlaşalım, biz hayal kurmayalım yeter ki çocuklarımız kurabilsin. Çocukların da hayal kuramadığı bir dünya nasıl yaşanır bir yer olabilir ki. İnsanı hayvandan ayıran en büyük özellik hayalleri olmasıdır bence. Hayalleri olmayan bir insanı içgüdüsel yaşayan bir hayvandan ayırmak güçtür. Tek farkı ihtiyacı olandan fazla avlanması olabilir. Çünkü insanlar aç gözlüdür. Fırsat verirseniz hayallerinizi bile çalarlar.

Sevgilerimiz var bir de saf çocukluğumuzun ilk aşkları. Savaşın ortasında büyümediyse illa bir çocukluk aşkı olmalı insanın. Savaş çocuklarının sevmeye hakkı yok mu? Elbette var..Yeterince yaşarsan.. Savaşta büyümek kötü bir yazgı.. Her şeyin telafisi vardır hala hayattaysan. Yaşadıkça telafi edilendir hayat. Yeter ki hayal kurabilecek kadar heves kalmış olsun insanın içinde. Çocukken aşka inandırdılar bizi biraz büyüyünce yalan olduğuna.. Aldatılmışlığa güvensizliğe vurdular hayallerimizi. Aşka her gün prangalar taktılar. Bakmayın bu dallamaların sözlerine hayat varsa aşkta vardır. İnsan yaşıyorsa aşıkta olabilir, sadece yeterli vakti olması lazım. Çocukken sevgisini itiraf etmek için ders bitişini bekleyemeyen bedenlerimiz aradan yıllar geçtikten sonra sevmek için, yaşamak için yeterli zamanı olduğuna inandırılmış. Yok öyle bir şey kandırmayalım birbirimizi. Sevmek için sadece bugünümüz var.

Hayallerime benden yalan söyleyin.. Bırakın onlar saf kalsınlar.. Çocukluğumda ki gibi masallar anlatın. Gerçekle kirletmeyin rüyalarımı bırakın onlar mutlu olsunlar..




17 Mayıs 2013 Cuma

Yorgun Musun? Daha Neler..

Gel gitler arasında daha ne kadar ömrün olduğunun hesabını tutmaktan vazgeç artık, sonuna kadar yaşayacaksın ve sonra dönüp bakacaksın bu sevimsiz, karanlığın ortasında dönüp duran gezegene, hoşça kal diyeceksin dudaklarından süzülen hafif bir tebessümle. Tebessüm olmalı, geriye dönüp baktığında hala güzel duygular hissedebiliyor olmalısın. Her şey o gün bitecek çünkü, yaşadığın hiç bir acıyı veya korkuyu hissetmeyeceksin.

Günün birinde çürüyecek organizmana fazlaca anlamlar yüklemekten vazgeç. Basitçe yaşa mesela bir gün çık dışarı uzun zamandır uğramadığın o çocukluğunda nefes nefese koşuşturduğun kırlara adım at. Bir kelebeğin uçuşunda yaşamının basitliğini gör, mutlu olmakta bu kadar basit olabilir aslında. Sadece mutluluğu kabullenmen yeterli.

Kaybettiğin zamanı düşünerek şu anki zamanı daha ne kadar çöpe atacaksın? Yaşıyorsun işte, hissettikçe yaşamın yakıcı nefesini ciğerlerinde, her sabah görmeye devam ettikçe soğuk gök yüzünü tepende devam edeceksin hayat yokuşunda sürünmeye. Daha iyi veya daha kötü günler sunmayacak ömrün sana. Bu güne nasıl geldiysen bu günden sonra da aynı güneşin altında yanacaksın aynı yağmurda ıslanıp aynı rüzgarda donacaksın belki de. Önemli olan bu değil. Önemli olan bu tekdüzeliğin pençesinde hapsolmuş mavi gezegende ufak hatıralar saklayabilmek ve en azından zamanı geldiğinde bir kaç dakikalık mutluluğun içini ısıtmasına izin vermektir. Mutlulukta anlardan ibarettir unutma. O ufak anlara hazırlıklı olmalısın. Bir umut oyunu oynamanı veya fırsatçılık girişiminde bulunmanı istemiyorum senden. Mutlu olabilecek kadar güçlü olmanı istiyorum anlıyor musun beni? O kadar yorulmuşsun ki nefes almak bile zor geliyor, farkındayım. Ama bu böyle nereye kadar gidecek? Düştüğün çukurdan hiç çıkamayacaksın, belki de çok daha derinlerde elveda diyeceksin mavi gök yüzüne ama geriye dönüp baktığında hiç çabalamadan geçen bir ömür daha büyük acı vermez miydi? Evet pişmanlıkların oldu, keşkelerin kalbinde başka duyguya yer bırakmadı, şaşırmıyor veya üzülemiyorsun. Fakat daha fazla yaşamı izleyerek yaşarsan sahip olduğun bütün kalp kırıkların ve pişmanlıkların da boşa gidecek göremiyor musun?

Bana kalırsa oturduğun koltuğa, anıların sarhoşluğuna kalbin acımadan yaşamaya ve düşünmeden uyumaya o kadar çok alıştın ki korkuyorsun, eğer bir gün yeniden yaşamaya karar verirsen ölmekten korkuyorsun. Pes etmiş yorgun savaşçı rolünden çıkmak sana zor geliyor.