26 Eylül 2016 Pazartesi

Sonsuz Hatalar Zinciri

       Yaklaşık olarak 7 yaşındaydım. Annemle beraber denizde yüzerdik ve ben çok severdim bu sonsuzluk mavisinin ışıklarında dalgalanan o gece yarısı ay ışığı yansımalarını. Annem mütemadiyen çalışmak zorunda olduğu için genelde geceleri yüzme fırsatımız olurdu. Denize girdiğimiz yerin görece uzak açıklarında ufak bir ada bulunurdu ki kendisi balıkçı teknelerinin uğrak yeri olur ağlarla galon galon balık çıkardı. Akdenizin ekmek teknesiydi kendisi adeta, fırsatçı balıkçıların hepsi burada kendine bir alan bulurdu. Annem ile beraber ne zaman denize girsek beni bu adaya kadar yüzmeye ikna etmeye çalışırdı, balıkçı ışıklarını yol gösterici olarak kullanırdı. Beraberce kaçmak isterdik, o ada ve kendisine eşlik eden balıkçı ışıklarının çığlıkları özgürlüğe yelken açmak demekti bizim için. Her zaman, istisnasız her zaman yarısına kadar yüzecek cesareti gösterip sonrasında gerisin geri yüzer dönerdik.

        Kokardım, kasları zayıflamış kendinden vazgeçmiş annemin geri dönemeyeceğinden korkardım. Bir gün hiçkimse yokken atladım ve yüzebildiğim kadar yüzdüm, korkacağım hiç bir şey yoktu bu sefer, hava olabildiğince güneşli denizde bir o kadar durgundu.  Tereddüt edecek hiç birşey yoktu aslında. Temelinden delikanlılığa adapte edilmiş bir erkek çocuğu olarak kendimi kanıtlamanın sınırlarına varmıştım adeta.  O adaya varmak demek bir nevi seviye atlamaktı benim için. Sonsuz yosun ve tuzlu akdeniz kokusu arsında çılgın gibi yüzüyordum. Sonunda varmıştım, oksijen patlamasına uğrayan ciğerlerimle hızlı hızlı soluyordum.  Etraftaki teknelerin kornaları ve ağ çekerken kullandıkları anlamsız sözcükler arasında varmıştım hedefime.Adeta özgürlük patlaması yaşıyordum. Henüz 7 yaşındaydım fakat adanın sarp kayalıklarına, çorak topraklarına uzanırken apansızca yüzmenin vermiş olduğu özgürlüğün ve başarmış olmanın verdiği o tarifsiz tatminle yaşıyordum.. Başarmıştım lan!! Kaç kere korkakça ve çocukça(!) kıyısından döndüğüm, benim için özgürlüğe adım olan topraklara ulaşmanın verdiği umarsız sevince kavuşmuştum sanki. Halbuki kıyıdan taş çatlasa 250 metre uzaklıktaydım fakat bana sorsan kıbrısa kadar yüzmüştüm.

        Hayat buna benzer, bireysel özgürlüğün tadını tek bir defa alanlar için çok acımasız bir senaryoya sahip. Şimdi geriye dönüp bakınca anıları tek tek deşince anlıyorum bunu. Hiç kimseye ve hiçbirşeye sahip olmak, tek bir kıyıda bile saplanıp yüzmek gelmiyor içimden. Açılmak istiyorum sonsuzluğa ve güneşe doğru akıp gitmek isteği asla azalmıyor. Ateşin yaktığını, bununla birlikte bu ucu bucağı görünmeyen yangının çıkışı olmadığını bile bile atlamak geliyor içimden. Su bulunca içiyorum fakat çeşmenin başında durmak işkenceden öte bir şey değil sanki. Yürümem lazım, koşmam lazım hepsinden öte yüzmem lazım mavinin derinliklerine doğru, güneşin yansıdığı dalgalar boğulacağımı bile bile kulaç atmam lazım. Önemli olan varacağım yer değil, önemli olan yolda olmak, yolun kendisiyle bütünleşmek aslında. Bu yolda çeşitli insanlarla karşılaşıyor insan, kimisini asla bırakmak istemiyor. Sevmek bir insanın en zayıf noktası, evrimin insanlar üzerinde en ayırt edici değişkeni bana kalırsa. İnsanlar evrimsel süreçte çeşitliliği arttırmak için kendisine en uzak olanla beraber olmak üzerine evrimleşmiştir. Soyun farklılığını ve başarısını etkileyen en önemli unsur budur. Fakat bu farklılığa olan özlem her zaman iyi sonuçlar doğurmayabilmektedir. Tek bir notanın tınısına saklanmış ve asla ama asla unutulmayacak özlemler taşır bu çeşitlilik arayışı.

       Bununla birlikte birde değişime duyulan tarifsiz düşkünlük vardır. İnsana olduk olmadık yerde umursamaz kararlar aldırır. Getirdiği yükü ömür boyu taşımak zorunda olduğu.Tek bir dublenin bile zehir olduğu anlar yaratır, gözlerini kısıp yıllar öncesini hatırlatan sonsuz pişmanlıklar içeren. İnsanı boktan bir hayatın kıyısında olduğunu bile bile kucağına çağırır bu son ana kadar özgür kalıp sonsuza doğru yüzme isteği. Anneler ölür, sevgililer terkeder fakat bu varoluştan gelen maviyi arayış isteği asla ama asla azalmaz, aksine çoğalarak hayatının her saniyesini daha çok sikmeye başlar ve daha az durumsal faaliyetten mutlu olma hissi bırakır insanın içinde. Kapı kolunu kırıp kapının içinden geçmek gelir insanın içinden. Aslında o kapı senin iradendir, iradeni kırdığın vakit uzay boşluğunda dahi yolculuk yapabilir, varolmak istediğin yere doğru adım atabilirsin fakat hiç bir zaman garantisi yoktur bu adımlarının. İşte budur zaten insanı dipsiz bir kararsızlıkla artık durup nefes almakla soluksuzluğa rağmen devam etme isteği arasında bırakan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder