29 Aralık 2012 Cumartesi

Kaybolan Bir Yokuş

  Ayağımda tek çorap teki tekini kaybetmiş biçimde sallanıyor, sallanması da tıpkı ben pisliği de tekliği de. Zar zor açıyorum gözlerimi başımda her zamanki zonklama. O son dubleyi kim nereden getirdi diye düşünürken fark ediyorum boş sigara paketini. Hiç bir zaman sabahı düşünmedim ki zaten. Şişeler boş paket boş midem boş kafam boş..

    Bu boşluğun ve küllerin içinden silkelenip çıkarken görüyorum onu, yanımda sere serpe uzanmış hala sarhoş mırıldanıyor.. Bir an kendi kendime düşünmeden edemiyorum adı neydi neydi.. Halbuki tanıyordum öyle barda tanışmış falan değildik hatta hoşlanmaya bile başlamıştım bir yerde. Ama hala akşamdan kalmaydım o yanımdayken yanımda olması gereken diğer kişiler geçiyordu aklımdan belki de bu sebepten onun adını hatırlayamıyordum. Neyse ki tekrar döndü ve uyumaya devam etti sonsuz bir sessizlikle, nefesi bile soğuktu sanki. Kendimi bir kez daha zorlayıp ayağa kalktım tuvalete gittim, yüzüme soğuk su çarpmak biraz olsun rahatlatmıştı. Dönüşte boş şişelerin arasında duran yarım birayı buldum, sıcaktı ve asidi kaçmıştı. Bir dikişte içtim. Ne de olsa çivi çiviyi sökermiş. Zaten hep sıcak biraların böyle zamanlar için saklanması gerektiğini düşünmüşümdür. Birayı içince aklım da çalışmaya başladı, her gece durması için tonlarca içip her sabah tekrar çalışmasına katlanmak zorundaydım. Ne zaman çalışmaya başlasa ucu bucağı gelmeyen ahiret sorgusunu başlatıyordu benim için. Ben onu susturmaya çalıştıkça o daha çok düşünmeye itiyordu sanki beni. Bir bedende birden fazla kişiydik biz. Aslında boş bir küllükteki son sigara izmariti kadar yalnızdım. Kendimle dalga mı geçsem gurur mu duysam bilemedim. Sonuçta bu uzay boşluğunda yaşayan sayısız yalnız beden var ama ben görünürde yalnız da olsam kafamın içinde 2-3 farklı insanla mücadele ediyordum. Birinin arzusu diğerini rahatsız ediyor diğerinin sevgisi öbürünü boğuyordu.

    Bazı günler oluyor ki eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum ya da nereden geldiğimi, bugün yapacak işlerim var mı yok mu bilemiyorum. Gece arsız bir serseri sabah sistemin çarklarını arayan bir deli. Evet hepimizin bildiği çarklar dönüp dururken uygun bir anını bekler sana saplanmak için. Hala savunmam düşmedi ona muhtaç olmadan da yaşayabiliyorum fakat nereye kadar kaçarım bilemiyorum. Kim bilir çoktan o çark bir tarafıma kaçmıştır da haberim yoktur. Tam da sarhoş muhabbeti dönüyor kafamın içinde, uyanır uyanmaz sıcak biraya dayanmanın yan etkileri işte.. Acil sigara bulmam lazım yoksa hazırladığım çay soğuyacak, sigarasız çay mı içilirmiş? Can sıkıntısından oluyor böyle şeyler, normal de çok sorgulayan bir insan değilimdir. Şanslı olduğumu düşündürecek bir olay gerçekleşiyor ve komidinin üstünde yarısı içilmiş bir izmarit buluyorum. Demek ki gece hepsini bitirmeye fırsat kalmadan sızmışız. Zippo'mu çıkarttım ve ikinci denemeden sonra yakabildim. Elimde yarım bir Winston'la beraber çayın sıcaklığının keyfini çıkartmaya çalıştım. Öyle ya Ankara'nın buz gibi sabahında sıcak bir meretten daha güzel ne olabilirdi ki. Laptop'u açıp ufaktan müzik koydum yavaş yavaş ayılıyordum. Hatunun adını da hatırladım sonunda. Marjinal olduğumu düşünmüyorum çapkın hiç değilim. Birinin beni seveceğine inansam çoktan aşık dahi olabilirdim. Benim sorunum özlem belki de hep olmayana ergi metoduyla çalışan bu beynim bir şeylerin özlemini çekmekte çok ustadır. Şimdi de sarhoş bir balıkçının teknesini özlemeye başlamıştım. Denizi gözümde canlandırmaya çalıştım. Mutluydum sanki o zamanlar. Tek derdim bir balık daha yakalamak bir metre daha derine inmek fazladan iki hatuna daha caka satmaktı. Esas gerçek olan onlardı sanırım, bütün duygularım saflığım hep gerçekti. Şimdilerde yaşadığımız hayat başkalarının bize öğrettiği yalanlar üzerine kuruluymuş. Aşk nefret savaş barış hep bize öğretilen yargılarla süslenmiş hayallerimizde. Aslında hepimizin birbirinden bağımsız bireyleriz fakat toplum olabilme yolunda hepimiz birbirimize benzetilmiş hayvanlara dönüşmüşüz.

  Uzatmayalım. Ne kadar yalnız olduğumu o an fark etmiştim. Herkes yalnız uyanır aslında. Fakat bu başkaydı konuştuğum görüştüğüm seviştiğim hiç kimse beni aslında gerçekten tanımıyordu. Bu durum çokta umurlarında değildi zaten. Hepsi kendi klonlanmış hayatlarını yaşama peşinde yanımda olmak hoşlarına gittiği için takılıyorlardı benimle. Halbuki köşede ki kokoreççi bile çoğundan daha değerliydi benim için. Hiç biri zerre umurumda değildi. Ben o denizden balık çıkartan heyecanımı özlemiştim ve o günleri bana hatırlatan tek insanı da kendi ellerimle öldürmeyi başarmıştım. Ne beceriksizim diye geçirdim içimden. Yalnızların kalabalıkları oynadığı bu kimsenin huzur bulamadığı dünyada kimsesizlere eşlik etmek istemiştim. O kimselerde saldı beni başından çok gördü, eksik gördü bilemem.Tanrıya giden yolda yalnız kalışımdan ötürü inancımı yitirmiştim ona karşı. Sadece imgesel bir ifadeydi benim için. Bir ömrü bir sevgiye adayabilirdim ama insanların buna vakti var mıydı? Varsa da ben bulamadım.

   Bir mezarda bulunan çürümüş bir ceset gibi hissediyordum kendimi, sevdiğim insanı hayal ettim. Elimden gelen fazladan bir bira daha içmekti. Onu geri getirmek için yapılan ve yapılacak her şey manasız duruyordu. Vazgeçen bir insanı yeniden bağlamak, hata yaptığını kanıtlamak kadar amaçsız bir işlem olabilir mi? Karar karardır ve o kararını vermişti. Mağazalardaki cansız mankenlere tecavüz etmek gereksiz melankoliklerin kafasını ezmek istiyordum o dakika. İnsanlara olan nefretim kat be kat artıyordu. Düşünmekten vazgeçmeye çalıştıkça daha çok etkisi altına alıyordu sanki. Onu unutmak için çok çaba vermiştim oysaki, düşlemekten vazgeçmiştim hayal kurmayı dahi bir yana bırakmıştım. Rüya görmemek için bayılıncaya kadar içiyordum lakin o inatla beynimi kemirmeye ısrar ediyordu. Hata bende miydi? Peki ne yapabilirdim bunu çözümlemek için. Başka kadınlar yeni bir hayat gereksiz özdeyişler.. Hepsini denemiştim işte o hala orada gün gibi karşımdaydı. Kafasını biri patlatsa gerçekten memnun kalabilirdim. Kusamayan bir sarhoştan farkım yoktu. Ruhumu ondan arındıramaz isem kendimi kaybedecek, evin yolunu bulamayacak en sonunda sokak ortasında bayılacak gibi hissediyorum. Bir anda nefret edilen bütün fahişeleri sevmeye başladım. En azından hayatlarında bir gerçeklik var ve dürüst biçimde yaşadıkları hayatı gözler önüne serebiliyorlar. Peki ya bizim birlikte olduğumuz insanlar? Sadece görmemizi istedikleri yüzlerini gözler önüne sermek için  kendilerini yırtıyorlar. Neden fahişeleri yargılıyoruz? Etrafımızdaki insanlar çok mu masum? Beraber yatağa yattığımız kişilerin kaçını tanıyoruz ki? İki kelime fazladan ettik diye onları hayat kadınlarından farklı kılan nedir? Çoğumuz bu ilişkilerde paradan daha ağır bedeller ödemişizdir. İnsanlık, ön yargılar ve anlamsız ahlaki değerler üzerine kurulmuş manasız bir terimler çelişkisinin anlam kazandırılmaya çalışılmış hali. Kimin insanlığı kaldı hayatımızda? Açlıktan ölen bedenlerin, anne karnında ölen ceninlerin mevcut olduğu bir uzayda insanlıktan ne kadar bahsedilebilir? Ben insan olmaktan azat ediyorum kendimi. Var olduğum hayat beni benim hayatımla yargılamalı. İnsanların değerleri fazlasıyla klasik ve öznellikten uzak.Nesnel değerlerle kişilerin yalnızlığını açlığını veya kayıplarını nasıl değerlendirmeyi planlarız? Saçmalığın daniskası klişeler arsında kendimize çarklar arasında yol bulmamız için çizilmiş bir hayatı sürüklemekten başka bir şey değil yaptığımız.

   Sorguladığım, sevmenin manası nedir? Acaba mahalle baskılarına toplum normlarına göre mi seviyorum? Özellikle ayrılıklarım, gerçekten sonu gelmiş yol ayrılıkları neden dayanılmaz acılara gebe olabiliyor? Sebebi gayet açık, bize öğretilmiş gerçekler ayrıldıktan sonra acı çekmek üzerine kurulmuş. Sahte aşkların gurursuz ayrılıklarına saplanıp üzülmek gibi alakasız bir alışkanlığım var. Şimdi soracaksınız "Hangi aşk gerçek?".  Gerçek aşkların dahi bitecek noktaya gelmesi an meselesi olduğunu söylesem onun gerçekliği de manasını yitirir sanırım. Hızlı yaşayıp bir anda tüketiyoruz hayatımızı ve duygularımız da buna eşlik etmekte hiç geri kalmıyor. "Fazla mı kişisel oldu?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hiç birimiz yaşadığımız yanılgılar da yalnız değiliz onu biliyorum. Aslında aynı yok oluşlar etrafında dönüp durmakta ısrarcıyız sadece. Sevmek dediğimiz eylem bir çocuğun hayalleri kadar saf ve imkansız belki de.

  Bir de özlem var. Unutmak istediğim her anı kalbimden beynime pompalanmış kirli birer kan hücresi gibi zehirliyor bedenimi. Hadi özlediklerim beni ben yapıyorsa?

  Özlediğim insanı ararken kendi içimde kaybolmanın verdiği dayanılmaz ukalalıkla çayı bitirdim ve bakkala gitmeye karar verdim. Adam gibi bir sigara daha içmezsem bunalıma girmemek için başka sebebim kalmayacaktı.. İlk nefesimi bütün özlemlerin uğruna çektim içeri. Fakat içlerinden biri gerçekten farklıydı. Biliyorum o beni hiç bir zaman bu denli düşünmemiştir. Genellikle sabah kalktığında dert ettiği tek şey sigaranın nerede olduğu ve çayını içecek zamanının olup olup olmadığıdır. Bunları düşünmemeye çalıştım. Her ne kadar şu an umursamaz olsa bile bir zamanlar beni gerçekten sevdiğine eminim. Geleceğinden korkuyordu ve bütün hesaplaşmalarını bana yüklemek istediği bir sabah terk etti. Yapacak bir şey yok bu konuya daha fazla kafa yorarsam delireceğimin farkındayım.

   Yüzünü hayal etmek dahi acı verebilir miydi? İşte başka bir hatun yatağımda o anda gözlerini açıyordu. Bana bakıp gülümsedi ve günaydın dedi. Kime günaydın neden günaydın? Cevap vermek hiç içimden geçmiyordu zorlayarak gülümsedim sadece ve aldığım sigara paketini açtım. Bir dal ona uzattım her zaman olduğu gibi hayır demedi ve içinden bir tane çekti. Ne pis bir otlakçı aynı zamanda da ne güzel bir kadın diye düşünmekten kendimi alamadım. Saçları pürüzsüz göğüslerine kadar uzanıyor ve ince beli her zaman için davetkar bir biçimde kıvranıyordu. Hiç umursayacak halim olmamasına rağmen uzandım yanağından öptüm. Ne de olsa bir hatunu kaybetmemek için böyle davranmak zorundaydım. Sigarasını yaktım ve onu izlemeye koyuldum. Hoşuna gitmiş gibiydi. Bana gerçekten değer veriyor gibiydi. Böyle şeylerin geçici olduğunu bilecek kadar uzun yaşamıştım, insanlar anlık değerlere önem verir ve sonra o anları hatırlamaz. Hatırlayacağı zaman ise kaçmak çok daha kolay bir çözüm olarak yolun başında el sallar. Gençliği her sabahtan daha diri ve daha davetkar önümde duruyordu. Dikkatimi ondan alarak dinlemek istediğim müziklere verdim.

   Varlığımı terk eden ruhların tesiri beni ne zaman özgür bırakacaktı merak ediyordum. Başka bir kişiliğe değer vermek istediğim anlarda karşıma çıkmakta üstlerine yoktu. Aslına bakarsan gerçekten sevmiştim. Ben her sevdiğimde yapılmaması gereken hataların tezeğine bulaşmış bir böcek gibi kıvranıp durmuşumdur. Lakin bir sevgi başka bir sevginin katili olabilir mi?